Verilen Kilolar Geri Alınıyorsa

Fazla kilolar pek çoğumuzun ortak derdi. Belki de kilo verebiliyor ancak sonra kolayca geri alabiliyorsunuz. Oysa ki daha az yemeye, yağı azaltmaya ve kalorilere dikkat etmiştiniz. Peki problem nerede? Elbette kişiye özgü bütüncül bir strateji olmadan kilo korumanın sürdürülebilmesi mümkün değil. Farklı tür diyetlere metabolik olarak cevaplarımızı açıklayan bilimsel kanıtlar ise oldukça yetersiz ya da eksik. Bu eksik alanla ilgili, Harvard araştırmacılarından gelen bir cevabı sizlerle paylaşmak istiyorum. Araştırmada, düşük, orta ve yüksek yoğunluklu karbonhidrat alımının kilo kontrolünü nasıl etkilediği anlatılıyor.

Kilo vermek ve korumak arasındaki fark

Elbette pek çok farklı diyet içeriği ile kilo vermek mümkün. Düşük karbonhidratlı ya da yüksek karbonhidratlı diyetler uzun vadede kilo verme açısından çok farklı değil. Ancak esas sorun koruma kısmına gelince başlıyor. Bu çalışma düşük karbonhidratlı diyetlerin kilo korumada başarılı olduğunu vurguluyor.

Açlık hormonun azalmasında etkili

Pek çok araştırma ilk bir yıl içerisinde çoğu bireyin verdiği kiloları geri aldığını gösteriyor. Bu noktada açlığın kontrolünde rol alan ve ağırlığımızı düzenleyen hormonlar kilo vermeye karşı direnç oluşturuyor. Hatta yağ kazanımını artırma yönünde hareket ediyor. Açlık hormonu olarak bilinen ghrelin beyine yeme mesajını gönderen anahtar hormon rolünü oynuyor. %20 oranında karbonhidrat içeren düşük karbonhidratlı diyetlerin sonucu olarak ghrelinin azaldığı görülüyor. Bu sayede kilo koruma daha kolay hale geliyor.

Her kaloriyi aynı şekilde algılamıyoruz

Düşük karbonhidratlı diyet, bireylere daha fazla enerji harcatabiliyor. Yapılan araştırmaya göre diyetinde %20 karbonhidrat bulunan bireyler, diyetinde %60 karbonhidrat bulunan bireylere göre günde yaklaşık 250 kilokalori daha fazla harcıyor. Bu metabolik etkinin obezite tedavisi etkinliğini artırabileceği düşünülüyor.

İnsülin direnci olanlar için önemli bir araştırma

Yeni verilerin insülin direnci olan bireyler için çok daha önemli olduğu görülüyor. İnsülin kan şekerini düzenleyen bir hormon ve insülin direnci olan bireylerde karbonhidrat alımının artmasıyla birlikte daha fazla salınıyor. Fazla salınan insülin özellikle bel çevresinde yağlanmaya davetiye çıkarıyor. Eğer şişmanlık tipiniz armut şeklinde kalçaya doğru değil de biraz daha göbek çevrenize doğru elma şeklindeyse insülin direnci yatkınlığına dikkat.

Karbonhidratlardan vazgeçmeli miyim?

Süt ürünlerinin dahi karbonhidrat içerdiğini düşünecek olursak beslenmemizde sıfır karbonhidrat olması doğal olarak zaten mümkün değil. Düşük karbonhidratlı diyetler karbonhidrat kaynaklarından vazgeçeceğiniz anlamına da gelmiyor. Sizi aç bırakan ve yemek istediğiniz karbonhidrat kaynaklarına katı yasaklar getiren diyetler zaten sürdürülemiyor ve ileride fizyolojik ve psikolojik sorunlara neden olabiliyor. Kişiye özgü olarak günlük karbonhidrat alımınızı dengelemek yeterli.

Araştırma neden daha önce yapılmadı?

Böyle bir araştırmanın neden daha önce yapılmadığı ise soru işaretlerini doğuruyor. Harvard’lı araştırmacılar tarafından yayımlanan makalede 12 milyon dolar harcanarak 150.000 öğün hazırlandığı görülüyor. Böyle bir araştırmanın yapılması hem pratik olarak hem de maliyet ve zaman açısından oldukça zor. ABD Ulusal Sağlık Enstitüsü (NIH) tarafından bu tip çalışmalar genelde desteklenmiyor. Şirketler tarafından ilaç çalışmalarına büyük bir destek varken beslenme çalışmalarına fon bulmak pek mümkün değil. Bu çalışmanın varlığı büyük oranda bağışlarla gerçekleşmiş durumda.

Doymuş yağ içeriği eleştirilebilir

Yapılan araştırmanın eleştiriye açık bir yönü ise, kilo korumada etkili olan düşük karbonhidratlı diyetin doymuş yağ içeriğinin oldukça yüksek olması. Ancak zeytinyağının bol bulunduğu ülkemizde bu sorunu aşmak hiç de zor değil.

Karbonhidratın doğru seçimine dikkat

Elbette diyetin karbonhidrat miktarının yanı sıra karbonhidratın kalitesi çok önemli bir nokta. Yani diyet içeriğindeki karbonhidrat kaynağını %20 yapsam yeterli olur diye düşünmeyin. Öyle olsa toz şeker ve gazlı içeceklerin basit bir hesapla karbonhidratların yerini alabilmesi gerekirdi ama işe yaramıyor. Aldığımız karbonhidratların kan şekerimizi ne hızla yükselttiği ve sindirim sistemimizde mikrobiyomumuzu destekleyen lif içeriği oldukça önemli. Mikrobiyom ne mi? Obezite dahil pek çok hastalığın temelini oluşturacak olan geleceğin tıbbı ile ilgili yazımı okumak için buraya tıklayabilirsiniz.