Obezite ve Diğer Hastalıkların Tedavisinde Yeni Umut: Dışkı Nakli

Dışkı naklinin dünyadaki tarihine baktığımızda, ilk olarak 4. yüzyılda Çin’de besin zehirlenmesi ve şiddetli ishallerin tedavisinde kullanıldığı görülüyor. 16. yüzyılda sarı çorba olarak bağırsak hastalıklarında yine Çin tıbbında uygulanıyor. 2. Dünya Savaşı’nda Afrika’da savaşan Alman askerlerinin deve dışkısı tüketerek dizanteriyi tedavi etmeleriyle birlikte dışkının tedavi edici özellikleri gündeme geliyor. 1958 yılında ise ilk dışkı nakli çalışması Ben Eiseman ve arkadaşları tarafından yayımlanıyor. Antibiyotiklere direnç kazanmış olan Clostridium Difficile adlı mikrobun neden olduğu enfeksiyon tedavisinde dışkı nakli ile başarılı sonuçlar alınıyor. Günümüzde ise obeziteden, otoimmun hastalıklara kadar pek çok alanda dışkı nakli çalışmaları umut vadediyor.

Dışkı nakli nedir?

Dışkı nakli (gaita nakli, fekal mikrobiyota transplantı), sağlıklı donörden ya da hastanın kendisinden (otolog) alınan dışkının blenderize edilme ve filtrasyon gibi çeşitli işlemlerden geçirildikten sonra endoskopi, kolonoskopi, lavman ya da kapsül yoluyla hastanın kalın bağırsağına (kolon) nakil edilmesidir.

Dışkı nakli hangi hastalıklarda uygulanabilir?

Bilimsel kaynaklarda dışkı naklinin, antibiyotiklere oldukça dirençli olan C. Difficile mikrobunun tedavisinde ve bağırsak mikroplarının dengesizliği olarak bilinen disbiyozisin tedavisinde başarılı olduğu biliniyor.  Son dönemlerde obezite, tip 1 diyabet, tip 2 diyabet, kalp damar hastalıkları, metabolik sendrom, astım ve alerjiler, inflamatuar bağırsak hastalıkları, irritable bağırsak sendromu, romatoid artirid, Parkinson’s hastalığı, multiple sklerozis (MS), depresyon, otizm, kanser, osteoporozis, malnutrisyon, kistik fibrozis, bazı ishal türleri,  atopik dermatitler, akut anoreksiya ve bağımlılık gibi pek çok hastalık üzerinde olumlu etkilerinin olabileceğine dair yapılan çalışmalar, dışkı naklinin umut vadettiğini göstermekte.

Gelişmelerin kanıt düzeyi ne durumda?

Antibiyotiğe karşı dirençli olan C. Difficile mikrobunun tedavisinde %80’nin üzerinde başarı sağladığı görülüyor. Bunun yanı sıra disbiyozisin tedavisinde de olumlu etkileri olduğu biliniyor. Ancak bunun dışındaki hastalıklar için henüz kesin kanıt yok. Umut vadedici çalışmalar olsa bile alınması gereken çok yol var. Öncelikle, randomize kontrollü çalışmaların ve denek sayısının az sayıda olmasının yanı sıra çalışmaların karşılaştırma yapmak açısından benzerlik oranları oldukça az. Özellikle yöntem ve  sıklık  bakımından özdeş olmamaları, bazı çalışmalarda ilaç kullanımının olması gibi farklılıklar genel kanıya varmayı güçleştiriyor. Ayrıca, pek çok çalışma farklı kriterlere göre değerlendirildiğinden standart çalışma olmadıkları görülüyor. Pozitif bilim çağında yaşadığımızdan dolayı tam olarak başarısız tedavi ile ilgili verilerin yayınlanmadığı da düşünülmekte. Bu yüzden rapor edilmeyen veya negatif sonuçların ne kadar olduğu da tam olarak bilinmiyor.

Dışkı Nakli Sırasında Neyi Transfer Ediyoruz?

Belki de pek çoğumuz tarafından, nakil edilen etkenin sağlıklı donörden alınan faydalı bakteriler olduğu düşünülüyor. Diğer bir yandan dışkı nakli sırasında transfer edilen materyalin sadece bakteri olma olasılığı düşük! Nedenini ise şöyle açıklamaya çalışayım.

Bilimsel kontrollü çalışmalar sırasında bir grup hastaya dışkı nakli yapılırken diğer bir gruba ise içeriği dışkı olmayan su gibi etkisiz bir sıvı veriliyor. Kime su kime dışkı nakli yapıldığı ise tamamen rastgele yapılıp, çalışmanın sonucunun doğru değerlendirilmesi bakımından hastaya da bildirilmiyor. İşte böyle çalışmalarda, hastaya sadece su verilse bile %25-30 oranında gelişme olabiliyor. Bunun dışında Otolog nakil denilen hastanın kendi dışkısını tekrar kendisine transfer edildiği uygulamalarda da yine %25-30’a kadar fayda sağlanabiliyor.

Bedenimizin her yerinde olduğu gibi, sindirim sistemimizde de ağzımızın içinden bağırsaklarımızın sonuna kadar mikrop olmayan yer yok. Mikroplar bulundukları ortamın koşullarına göre farklı solunum biçimlerine sahipler. Örneğin, ağızdaki bakteriler oksijenle temas halinde yaşarlar ve oksijenli solunum yaparlar. Bağırsaklara doğru gidildikçe oksijensiz solunum yapmaya başlarlar. Bağırsaklarımızda oksijensiz solunum yapan bakteriler oksijen ile temas ettiğinde hayatta kalamazlar. Olumlu sonuç veren bilimsel dışkı nakli çalışmalarında ise dışkı örneğinin nakil öncesinde oksijenle teması mevcut. Yönteme göre, ortalama 6 saat bekletildikten sonra blenderize edilip süzme işlemine tabi tutulması sırasında oksijen teması gerçekleşiyor. Bu sebeple oksijenli solunum yapan bakterilerin nakil edilemeden önce  öldüğü düşünülüyor. Bu durumda ortamda zorunlu olarak oksijenli solunuma geçen bakteriler kalıyor. Ayrıca, bağırsak yüzeyini kaplayan yüzeyin iç kısmına yerleşmiş olan mikroorganizmalar hakkında ise yeterli bilgi yok. Görüşler, mikropların duvarlarında bulunan yapıların, mantarların ya da  bakterileri etkileyen virüsler olan bakteriyofajların bu konuda rol oynayabileceği yönünde.

Sonuç olarak, dışkı nakli sırasında neyin transfer edildiği tam olarak bilinmiyor. Transfer edilen etken içeriğin sadece faydalı bakteri çeşitliliği olmadığı düşünülüyor. Hastanın kendi dışkısından yapılan transferlerde de olumlu gelişmeler sağlandığı için transfer edilen etkenin farklı bir molekül olabileceği görüşü mevcut. Belki de hastanın kendisinde bulunan bakteriyofajların (bakterileri öldüren virüsler) konsantre edilmiş halini vermekle olumlu sonuçlar alınabildiği düşünülüyor. Ayrıca, kalın bağırsağımızdaki mikropların çok aktif olduğu, birbirinden çok etkilendiği ve dış şartların hücrelerin çoğalmasına dair etkilerinin tam olarak araştırılmamış olmasına bağlı olarak çalışmaların eksik olduğu yönünde.

Kişisel uygulamalar tehlikeyi beraberinde getirebilir!

Dışkı nakli, pek çok hastalığın tedavisi için umut verici görünüyor ve medyadaki haberlere baktığımızda insanlığın hastalıklardan kurtuluş mucizesi şeklinde bir algı oluşabiliyor. Ancak gelişmelerin bilimsel kanıtlarının yeterli olmadığını, daha nakil sırasında olumlu etkiyi gösteren etmenin bir faydalı bakteri mi, mantar mı, virüs mü, maya mı yoksa bambaşka bir molekül mü olduğundan emin değiliz. Olumlu sonuçların yanında olumsuz sonuçların da olduğunu ve transfer edilen her neyse o bulunmadan genel geçerlilik kazanamayacağını bilmenizde fayda var. Çünkü her geçen gün bu uygulamayı mikser, süzgeç ve lavman setleriyle kendi başına yapmaya kalkışanların sayısı giderek artıyor. Evet yanlış okumadınız, bu kadar basit yapılabiliyor. Kapsülünü dahi kendi başınıza nasıl yapacağınıza dair videolar maalesef internette geziyor. O yüzden siz siz olun hekim kontrolü dışında uygulamalardan ve bu konudan kanıtlanmamış yöntemlerle rant elde etmeye çalışanlardan kendinizi koruyun. Risk almanın durumuzu daha da kötüleştirebileceğini ve organ kayıplarına gidebileceğini lütfen unutmayın. Bir bütün içinde yaşadığımız mikrobiyal dünyamız, mikrobiyom hakkında daha fazla bilgi sahibi olmak ve hastalıklardan korunmak istiyorsanız buraya, bağırsaklarımızın göz ardı edilen 5 fonksiyonunu öğrenmek için ise buraya tıklayabilirsiniz.