Bağırsaklarımızın Göz Ardı Edilen 5 Fonksiyonu

Kıvrımlı bir yapıya sahip olan bağırsak yüzeyimiz aslında öylesine geniş ki, düzleştirildiğinde tenis kortu kadar bir alanı kaplıyor. Bu yaklaşık 400  metrekare anlamına geliyor. Şaşırtıcı bir biçimde, insan vücudunda 10 trilyon hücre varken, sindirim sistemimizin içerdiği hücre sayısı 100 trilyon! Bu rakam, bağırsaklarımızdaki tüm mikropları içine alan devasa bir sistemin varlığını gösteriyor. Uzun yıllardır sindirim ve emilim görevi ile tanınan bağırsaklarımız ve sahip olduğumuz mikroplar artık pek çok hastalığın temelindeki en önemli etken olarak tanımlanıyor.

Bağırsaklarımız için biçilen roller artık sindirim ile sınırlı değil 

Genetik düzeyde yapılan en büyük bilimsel araştırmaların ilki olan İnsan Genom Projesi ile beslenme ve diğer çevresel faktörlerin genlerimiz üzerine etki ettiği bulunmuş ve buna epigenetik adı verilmişti. Ancak bu araştırma mikrobiyal genetik çeşitliliğimizi kapsamıyordu. Dolayısıyla ardından ikinci büyük araştırma olan İnsan Mikrobiyom Projesi çalışılmaya başlandı. Bu projede, bedenimizde bulunan tüm mikroplar ile onların ürettiği her türlü molekülün çok önemli bir ekosistem oluşturduğu görüldü ve buna mikrobiyom adı verildi. Büyük bölümü bağırsaklarımızda bulunan bu mikrobiyal ekosistem tanımlanmaya başladıkça, bağırsaklarımızın uzun yıllardır bilinen sindirim ve emilim görevi dışında çok önemli görevleri olduğu anlaşılmaya başladı.

En önemli detoks organı ve her şey önce mikrobiyom süzgecinden geçiyor!

Mikrobiyom tarafından her şeyin filtre edildiği biliniyor. Mikrobiyomu kendimiz ve çevremiz arasındaki bir ara yüz gibi düşünebilirsiniz. Örneğin, yediğimiz yiyecekler önce sindirim sistemimizi kaplayan mikrobiyom filtresinden, yüzümüze sürdüğümüz kremler ise önce cildimizdeki mikrobiyom filtresinden geçiyor diyebiliriz. Hastalık yapıcı mikroplar ve toksinler bağırsak bariyeri sayesinde bize zarar vermeden atılabiliyor. Bu yüzden bağırsaklarımız en büyük detoks organı olarak kabul ediliyor. Bu noktada, ilaçların emilmeden önce mikrobiyom süzgecinden geçtiği ve bu durumun ilacın bizde işe yarayıp yaramayacağını belirlediği düşünülüyor.

İkinci beynimiz ve hormon salgılıyor

Bağırsaklarımızda kendine özgü ve merkezi sinir sisteminden bağımsız çalışan bir sinir sistemi mevcut. Sinir hücresi sayısı ise 500 milyon ve bu sayı sinir sistemimizden çok daha fazla. Bağırsaklarımızdaki sinir hücreleri ruh halimizi etkileyen nöropeptidler oluşturuyor ve duygu durumumuzu belirliyor. Mutluluk hormonu olarak bilinen serotoninin %95’ini, sinir hücrelerimiz arasında bağlantı sağlayan nörotransmitterlerimizin ise %75’ini bağırsaklarımız üretiyor. Şaşırtıcı olan bir diğer bulgu ise bağırsaklarımızdan beynimize 9 mesaj giderken, beynimizden bağırsaklarımıza 1 mesaj gönderiliyor olması. Psikiyatrik hastalıkların ve duygu durum değişikliklerimizin bağırsaklarımızla olan ilişkisi her geçen gün önem kazanıyor. Belki de beynimiz, bağırsaklarımız ve mikroorganizmaları tarafından yönetiliyor.

Bağışıklık sistemimizin oluşumunda önemli bir kaynak

Bağırsaklarımız, bizi hastalık yapıcı mikroplara karşı koruyor. Aynı zamanda bağışıklığımıza katkı sunan dokularımızın  % 70 – 80’ini ince bağırsaklarımız oluşturduğundan bağırsaklarımız bağışıklık sisteminin önemli bir kaynağı.

Bizim için vitamin üretiyor

Bağırsaklarımız sadece yediğimiz besinlerden enerji üretmekle ve besin öğelerinin emilmesini sağlamakla kalmayıp, içeriğindeki faydalı bakteriler sayesinde K ve B12 vitaminlerinin sentezlenmesini de sağlıyor. K vitamininin kanın pıhtılaşması, emilen kalsiyumun kemiklerde tutularak kemik erimesinin ve kalp damarlarında plak oluşumunun engellemesi gibi görevleri bulunuyor. B12 vitamininin alımı ise öncelikli olarak eksikliğine bağlı aneminin ve nörolojik problemlerin önlenmesinde gerekli.

Dengemizi onlar sağlıyor

Sindirim sistemimizin dengesi sadece sindirim sistemi hastalıkları için değil tüm bedenimizin sağlığı için en temel nokta. Bağırsaklarımızda oluşan herhangi bir dengesizlik pek çok hastalığın öncüsü. Sağlıklı mikrobiyom iyileşmek ve sağlığın sürdürülmesi için anahtar etken. Hipokrat’ın milattan önce ‘’Tüm hastalıklar bağırsakta başlar’’ sözünü doğrulayan çalışmalar gün geçtikçe çoğalıyor. Bağırsak bariyerimiz bozulduğunda bağırsak geçirgenliğimiz artıp Sızdıran Bağırsak Sendromu (Leaky Gut) ortaya çıkıyor. Bu durum ve bağırsaklarımızdaki mikrobiyal dengenin bozulması sadece bağırsakla ilgili hastalıkları değil, psikiyatrik hastalıklar, otoimmun hastalıklar, artiritler, obezite, karaciğer yağlanması, tip 2 diyabet, kalp-damar hastalıkları, bazı kanser türleri ve inflamasyonu da tetikleyebiliyor.

Sonuç olarak, insan vücudu büyük ölçüde bağırsak mikrobiyomunda gerçekleşen ve daha tamamlanamamış bir kimya kitabı gibi. Geleceğin tıbbı, büyük ölçüde bağırsaklarımız ve mikrobiyomumuz üzerine yoğunlaşacak. Mikrobiyomun hayatımızdaki yeriyle ilgili yazıma buraya tıklayarak ulaşabilirsiniz.